Türkiye kuraklıkla boğuşuyor
Gazete Duvar'dan Hazal Ocak'ın haberine göre; Türkiye sulak alanlarını yıllar içinde kaybediyor.
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Genel Müdürü Pasinli, "Ne yazık ki son 1960’lardan bu yana Türkiye’deki sulak alanlarımızın yarısı su miktarı ve kalitesi bakımından sağlıklı yapılarını kaybetmiş bulunuyor. Bir başka deyişle üç Van Gölü büyüklüğünde sulak alanımız ekolojik işlevini yitirmiş durumdadır. Türkiye’deki sulak alanlarla ilgili bu sorunun temel kaynağı sulak alanların kurutulması oldu. Ayrıca, iklim değişikliğinin etkileri, ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası’nda ortalama sıcaklıkların artması, yağışların azalması ve kuraklık şeklinde görülüyor. Tarım, sanayi ve kentsel kullanım kaynaklı kirlilik suyun kalitesini ve miktarını etkiliyor. Sulak alanlar, evsel, endüstriyel ve tarımsal atıklarla her geçen gün daha da kirleniyor. Kirlenen su kaynakları yalnız biyolojik çeşitliliği değil aynı zamanda geçim kaynakları suya bağlı olan çok sayıda insanı da doğrudan etkiliyor. Büyük Menderes Nehri, Eğirdir Gölü, Bafa Gölü, Tuz Gölü, Gediz Deltası, Uluabat Gölü, Beyşehir Gölü, Eber Gölü, Burdur Gölü ve Göksu Deltası su kaybı ve kirlilikten etkilenen sulak alanların sadece birkaçı" dedi.
'Tatlı suyun yüzde 73’ü tarımda kullanılıyor'
Pasinli ayrıca tarımda kullanılan tatlı su miktarına da dikkat çekti ve şunları ifade etti:
"Bugün tarımsal faaliyetler için kaynaklardan aşırı su çekilmesi ve suyun verimli kullanılmaması gibi nedenlerle birçok tatlı su ekosistemi, ekonomik ve ekolojik değerini yitiriyor. Halen ülkemizde tatlı suyun yüzde 73’ü tarımda kullanılıyor. Tarımda su genellikle açık kanallarla araziye getiriliyor, tava ve karıklarla alana aktarılıyor. Bu uygulama sırasında suyun bir kısmı daha tarlaya ulaşmadan kanallardan buharlaşma veya sızıntılarla kayboluyor. Ülkemizde hâlen sulanan alanların yüzde 97’sinde bu yöntem uygulanıyor. En verimli sulama şekli olan damla sulama yönteminin uygulandığı alanların toplam büyüklüğü yalnızca 110 bin hektar. Meriç, Ergene, Gediz, Büyük Menderes, Burdur Gölü, Akarçay, Konya ve Asi Nehri havzalarında yüzey ve yeraltı suyu kullanımı, su kaynaklarının kendini yenileyebilme kapasitesini aştı. Bu durum, havzalar üzerindeki baskıyı arttırarak, doğal ekosistemler üzerinde büyük bir tehdit oluşturuyor."
'Göller Bölgesi ekolojik işlevini yitirdi'
Türkiye’de birçok sulak alanın işlevini yitirdiğine dikkat çeken Pasinli şunları kaydetti:
"Özellikle Göller Bölgesi ve Orta Anadolu’da birçok sulak alanımız ne yazık ki ekolojik işlevlerini büyük ölçüde yitirmiş durumda ve kuruma tehdidi altında. Örneğin 1. Derece Doğal Sit, Tabiatı Koruma Alanı gibi koruma statülerine sahip bir uluslararası öneme sahip sulak alan (Ramsar alanı) olan Kırşehir’deki Seyfe Gölü, alanı besleyen suların içme ve sulama suyu için alımı, alanın kuzeyinden açılan tahliye kanalı ile havzadan gelen suların göle ulaşmasının engellenmesi ve yeraltı suyunun aşırı kullanımı nedeniyle son 15 yıldır kurumuş durumda. Yine bir Ramsar Alanı olan Burdur Gölü’nde su seviyesi önemli ölçüde düştü. Gölün alameti farikası olan dikkuyruk artık uğramaz hale geldi. 1985 yılından bu yana Eber Gölü yüzde 33 oranında küçülürken, Akşehir Gölü’nün tamamına yakını kurudu. Bunlara başka örnekleri de eklemek mümkün. Ülkemizin en kurak bölgelerinden biri olmasına karşın toplam 350 bin hektar ile sulak alanlar bakımından ülkemizin en zengin bölgelerinden biri olan Konya Havzasında 1950’li yıllarda sıtmayla mücadele için başlatılan sulak alan kurutma çalışmaları ileriki yıllarda tarım toprağı elde etmeye yöneldi ve havzadaki toplam 113 bin hektar sulak alan kurutuldu. 1980’li yıllarda 18.550 hektar olan Hotamış Sazlıkları günümüzde tamamen kurudu. Eşmekaya Sazlıkları da öyle. Dünyanın nazar boncuğu olarak adlandırılan ve 2005 yılında Ramsar listesine dahil edilen Meke Gölü de yeraltı suyunun aşırı kullanımı nedeniyle kurumuş durumda. Tuz Gölü, Kulu Gölü büyük ölçüde zarar gördü. Sulak alan sınırları 1986’da 7.980 hektar olan Ereğli sazlıklarından bugün geriye 560 hektar kaldı."